Kategoriler
Blog

Yenilmez İsrail Algısı

Irk üstünlüğünü yasaklayan Allah İsrailoğullarını lanetlemiştir. Kendilerine gönderilen peygamberleri öldüren bu tarif edilemez kötülüklerin var olduğu topluluk yüzyıllarca bulundukları bölgelerin sosyolojisini ve düzenini bozmuş, ikamet ettikleri neredeyse her devlet tarafından kovulmuşlardır. Tarih kitaplarımızda okuduğumuz gibi Osmanlı içerisinde bin bir çabayla birlikte Yahudi bir devlet kurma fikriyle ortaya çıkan Herzl ile başlayan serüven 1948 de sonucuna ulaşmıştır. O gün bugündür çevre ülkelere enkaza çevirme ya da tam anlamıyla yok etmeye dair fikir olarak adlandıramayacağımız bir nefret ile ilerleyen yahudiler (bahsi geçen yahudiler kavramını yöneticiler ya da yönetilenler olarak ayırmadan söylüyoruz) elinde bulundurdukları servetler sayesinde yıllardır süregelen katliamları gizleyebilmişlerdir. Bugün dedelerinin evlerinden sürüldüğü, babalarının gözleri önünde katledildiği, annelerinin tecavüze uğradığı Filistinli mücahitler, kilometre kare başına yaklaşık 6500 insanın düştüğü ve bu sayede dünya üzerinde en yüksek yoğunluk oranına sahip bölge gazze şeridinde alçak bir topluluğa karşı özgürlük savaşını gerçekleştirmektedir. Günümüzde gerçekleşen 7 Ekim baskınını da bu geçmiş dahilinde değerlendirmek gerekir. Ani saldırıyı; barış ve huzur bozucu, sivil katletme girişimi, biriken hırsı adam öldürerek atma yolu olarak adlandıranlar ya tarihten habersizlerdir ya da İslam düşmanlığı içerisindelerdir.

Söz ettiğimiz kişiler aynı zamanda yıllardır süren esareti sona erdirmek üzere örgütlenen ve Filistin halkını temsil eden yapıyı terör örgütü olarak görmektedirler. Başımızdaki İsrail belasından büyük olan şey de bu soysuz kişilerdir.

7 Ekim saldırısına gelirsek sabah saatlerinde gerçekleşen eş zamanlı baskınlarda Hamas birlikleri hiçbir direnç görmeden çeşitli İsrail üslerine sızma gerçekleştirdiler. Yıllarca süren tam anlamıyla ablukanın altından son derece organize ve çeşitli hava araçlarıyla baskın dünya basınını şok etti. Bu olağandışı gibi görünen durum halkımız tarafından her zamanki gibi İsrail kaynaklı bir senaryo olarak değerlendirildi.

Yapılan rezalet analizler İsrail’in yüceltilmesine dair provokasyonlarının ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Yahudilerin finansörlüğü eşliğinde çekilen diziler ve filmlerin aksine bu saldırılarda İsrail ordusunun ne kadar rezalet durumunda olduğunu görmüş olduk. Sahip olduğu teknoloji dışında böylesine büyük bir balonu fark edemeyen bireyler ister istemez en etkili İsrail destekçisi durumuna geliyor. Saldırıdan günler sonra karşı taarruza geçen İsrail birlikleri Hamas tarafından paylaşılmış görüntülerde gördüğümüz gibi ağır bir hezimete uğramakta. Aynı birlikler anlık olarak Gazze şeridinin çeşitli bölgelerinden de geri çekilmekte. Nefretlerini kenara bırakıp rasyonel düşünmeye başladıkları vakit İsrail yetkilileri en nihayetinde Filistin devletinin tanınmasını içeren barış görüşmelerine başlayacaklardır. Temennimiz olası barış anlaşmasının Türkiye arabuluculuğunda gerçekleşmesidir.

 

 

Kategoriler
Blog

Ülkemizin En Büyük Sorunu Beşinci Kol Nedir ?

Beşinci kol, bir düşman veya düşman grubu için çalışan daha büyük bir grubu veya ulusu içeriden sabote etmeye çalışan herhangi bir insan grubudur. Harris Mylonas ve Scott Radnitz’e göre, “beşinci kollar”, “devletin dış rakipleriyle işbirliği içinde ulusal çıkarları baltalamak için çalışan yerli aktörler”dir.  Beşinci bir kolun faaliyetleri açık veya gizli olabilir. Gizlice toplanan kuvvetler, bir dış saldırıya yardımcı olmak için açıkça harekete geçebilir. Bu terim aynı zamanda askeri personel tarafından organize edilen eylemlere de genişletilmiştir. Gizli beşinci kol faaliyetleri, dış desteğe sahip gizli sempatizanlar tarafından savunma hatları içinde gerçekleştirilen sabotaj dezenformasyon casusluk ve/veya terör eylemlerini içerir.

“Beşinci Kol” terimi ilk defa İspanya İç Savaşı sırasında ortaya çıktı. Ekim 1936’nın başlarında İspanya Cumhuriyetçi Medyasında popülerlik kazandı ve çok hızlı bir biçimde diğer ülkelerde de kullanılmaya başlandı. Terimin ilk kullanımı ise Alman maslahatgüzarı Hans Hermann Vöcklers tarafından Berlin’e gönderilen gizli bir telgraf yazışmasındadır. Yazışmada General Franco’nun Madrid’e dört farklı koldan saldırmayı planladığı ve Madrid’in içerisinde de saldırmak için bekleyen gizli bir ”beşinci kol” bulunduğu yazmaktadır. 

Gelgelelim ”beşinci kol” un Ülkemizi ilgilendiren kısmına : Emperyal güçler kontrol ettiği iç odaklarını, Ülkemize karşı diri tutabilmek için bugünlerde büyük gayret içinde.

İstihbarat servisleri soğuk savaş döneminde aktif kullandığı, gayri nizami harp tekniklerini, şimdi yeniden harekete geçirmeye hazırlanıyor.
Bu kapsamda, Ülkemizi içeriden çökertmenin planları ve uygulamaları yer alıyor.
Bunun içinde yeri geldiğinde terör örgütleri, yeri geldiğinde de içeride kullandıkları aparatların kullanılması planlanıyor.

Emperyalizmin gözden geçirdiği karanlık ajandasında, önemli yer tutacak olan yeni gayri nizami harp, aynı zamanda psikolojik harbi de içeriyor.
Bu kapsamda kitleleri kontrol edebilmek, algıları oluşturmak ve yönetmek ve böylece hedef ülkenin iç bünyesini ele geçirmek hedefleniyor.
Algıları gerçeğin önüne koyabilme, değerleri zayıflatma, tarihi, milli, manevi bağları etkisizleştirme,
Emperyalizme karşı mücadelede duyarsızlaştırma çabaları olarak sıralanabilir.

Emperyalizm, Ülkemizin Doğu Akdeniz’de haklarını koruma kararlılığını,
Saldırgan tutum olarak göstermek istiyor. Bunun için de “ne işimiz var Libya’da” diyenlere ilgi duyuyor.

Ayrıca Emperyal güçler sözde terörle mücadele ettiklerini iddia ediyorlar ancak Ülkemize zarar vermeleri için sırtlarını PYD ye YPG ye yaslayan güruhlara koşulsuz şartsız desteklerini iletiyorlar.

Bazen de, Ülkemizin ihtiyaç duyduğu S-400 hava savunma sistemini, üretime dayalı milli savunma stratejisiyle uyumlu kılmak için tercih etmesinden,
rahatsız oluyor… Bunun için; “S-400’leri iade edelim, başınıza çok bela olacak” diyenlere de sempati besliyor…

Kimi zaman da, Ülkemizin Suriye’nin kuzeyinde PKK eliyle kurulmak istenen uydu devletçiğe karşı verdiği mücadeleyi, Kürtlere karşı savaş olarak göstermek istiyor… Bunun için; “YPG bize mi saldıracak, sınırımızda YPG’nin olmasından rahatsız olmayız.” sözlerini destekliyor.

Beşinci kol faaliyetleri, farklı maskelerle, farklı sözlerle, diri tutulmaya devam ediliyor…
Türkiye’nin emperyalist bir kuşatma altına girmesi, bu faaliyetlerin, nihai amacı olarak karşımızda duruyor.

 

Kategoriler
Blog

Tesbihin ‘Raconu’

Bir gün bulunduğum bir mecliste bir abim “Hayatımızın yarısını filmlerden öğreniyoruz” gibi bir laf etmişti, iyi ya da kötü manada, model ve örnek teşkil ediyor. Orada gördüğümüz birine özeniyoruz, onun gibi giyinip onun gibi konuşuyor ve onun gibi sigara içiyoruz, rol kesiyoruz adeta.

Allah’ı anmaktan nasıl alıkoyacaklarını şaşırmış durumdalar. Birçok değerimizi ve meziyetimizi kültür emperyalizmi ile tarumar etmeye çalıştıkları gibi, dizi ve sinemada gerek en çirkin işleri yapan, gerekse en has raconu kesenin eline birer tespih verip, olayı avamın gözünde ve algısında kaba ve tahammül edilmez bir şekle sokanlardan kaynaklandığını düşünüyorum. Buna örnekler de verebilirim;

Tespihi çeken kişinin normalde Allah’ ı zikretmesinden ötürü kalbi yatışmış ve gönlü kuvvetlenmiş olduğundan, elindeki tespihi bir “kabadayı” edasıyla ve racon da keserek sallaması, olayın aslından saparak tahrifine yol açmış olur.

Böylelikle çektiğin de sabırla, sükûnla ve zikirle yatışıp dolan kalp ve onun yönettiği vücudun diğer azaları, amaçtan ve maksattan, belki de hikmetten yüz çevirerek, hikmete ters bir istikamet çizer ve sakat, taşlı bir yola giriverir.

Akran olanlar kendi aralarında ve kendi ortamlarında tespihlerini çıkarabilir, çekebilir veya sallayabilirler. Ortamda kendilerinden yaşça bir büyük arkadaşları varsa, ona ağabey diye hitap ediyorlarsa, onun yanında tespih çekilebilir ama sallanamaz. Tek küçük kendisi ve diğerleri büyük ise tespih ne sallanır, ne de çekilir. Elde, avuç içinde kalır.

Bileğe tespihi yalnızca “icraatı” olan kişi takar. O artık onun kolunda bir bileziktir. Cebe girmez, sallanmaz, sadece çekilir sonra da bileğe tekrar geçirilir orada kalır.

Yürürken sallanan ve çekilen tespih, yine bir büyükle karşılaşınca saklanır. Tespih raconu çok geniştir. İyi tespih Usta işi kıymetli cevher içeren itibardır. Bu itibar muhteva bakımından bir statü oluşturmaz. Yalnızca akranlar arasında itibar sağlar. Bir büyüğün yanında eğer büyüğün tespihi bunun yanında zayıf bir görüntü verecekse çıkarılmaz. Çıkarıldığında görünürse hoş karşılanmaz. İstenirse veya iltifat görürse hediye edilir, vermemezlik edilmez. Çünkü ağabey kardeşlik hukuku bunu gerektirir. Sokağın sosyolojisi ayrıca bu türden kendi içerisinde yasalar barındırır, bu racondur. Eğer bir küçük, büyüğünün yanında tespih çıkarır ve onu çekmeye başlarsa “ ben rüşdümü ispat ettim, hüküm verebilirim, racon kesebilirim, söyleyecek sözüm var, sözümün ve hareketlerimin sonuçları ile yüzleşecek kapasitem var, cesaretin ve gücüm de var” demiş olur çoktan. Büyükleri eğer buna kâni iseler, o kişi artık lig atlamıştır. Yok, kabul görmez ise tahkir edilir, tespih elinden alınmaz ve nasihatlerle uyarılır. Dik başlılık gösterirse, bütün o demiş olduklarının arkasında durabiliyor mu diye test edilir. Eğer fire verirse elinden tespihi alınır belki hatta dövülür.

Bunun dışında bir büyüğe tespih hediye etmek ona kıymet verdiğini göstermek demektir. Sözüne, hükmüne ve varlığına itibar ediyorum demektir. Onun hediyeyi kabul etmesi de sorumluluğunun farkında olduğunu gösterir. Onu kollayacak, gözetecek ve durumundan her zaman haberdar olacaktır. Bir elinin onun üzerinde sürekli olduğunu hissettirecek bir işarettir.

Hülasa tesbih sokakta birkaç çeşit zümrenin elindedir. Onlar hakkında, baktığımızda bize bilgi veren bir iletişim aracıdır da aynı zaman da.

Bunlar biri; Otoritesi olan, duruş ve karakter bakımından saygı görendir. Kendisi toplum içinde hem sevilen hem de sayılan biridir. Eli kolu uzun, çevresi geniş insandır. Hakkı gözetir, adaletli hüküm verir. Anlaşmazlıklarda kendisine danışılır ve vereceği karara riayet edilir. Ara buluculuk ettiği meselelerde verdiği hükümleri taraflardan biri çiğnenirse, bunu kendisine yapılan bir hareket gibi görür ve bir ceza keser.

Bir başka türü de, uslanmaz, arsız ve serseri olanıdır. Bu gibi kişilerin racona uymak gibi bir gündemleri asla yoktur ve fakat ancak kendilerinin gücünün yetmediğine denk gelene kadar. Bunlar genelde tespihlerini çekmez, sallarlar. Tespihin sallanması hakarettir. Bu hareketi, hükmünü bilmediği veya kestiremediği kişilere karşı bilinçsizce ya da bilerek uyumsuzluğunu beyan etmek maksadı ile yapar. Kimsenin hükmünün kendine geçmeyeceğini böylece ifade etmiş olur. Farkında olmadığı hüsnü zannı ile uyarıldığında, hareketine son vermezse, uyarının dozu artar. Bu karşılıklı devam ederse adeta bir düelloya dönüşür ve kimin gücü kime yeterse ile noktalanır.

Bir de bu işin meraklıları, sevdalıları, koleksiyoncuları vardır ki bunlar bütün bu yukarıda yazılanlardan beridir. Bilinirler, sevilirler. Sokağın tesbih raconu o kişilere hükümsüz kalır. Onlar iddiasız olduklarından bu konuda kendileriyle herhangi bir tersleşme olmaz.

“Tespih elden ele, emanet (tabanca) belden bele gezmez”

Bazı filmlerde tespih raconu ile ilgili sahneler. Örneğin Kurtlar Vadisi dizisinde Seyfı Dayı’nın cenazesini defin esnasında o âlemde koşturmuş cenazeye katılanların hepsi kendi tespihlerini Dayı’nın mezarına atıyor. Bunun bir anlamı “Sen hükmü geçen, kestiği racona uyulan, adaletli olan bir insandın, artık senin gibi adaletli, delikanlı, sözünde duran, dürüst, akil ve cesur biri daha gelmez, biz bunlara şahidiz” Bir de; “Senden sonra bizim hüküm verip racon kesecek halimiz yok, bunu sen iyi yapardın, bize de artık raconu senin gibi hak sahibine bırakmak yakışır” der ver tespihlerini onunla birlikte gömerler. Tabii ki bunu bırakacaklarından değil, bu da başka bir racondur ve ağır bir saygı ifadesidir. Bir de videoda Abidin’in izahı var ki o da bunlara dahildir

Kategoriler
Toplumsal Sorunlar

Bireyselleşme ve Ahlaki Çöküntü: Gelecekte Bizi Neler Bekliyor?

Son yüzyıl içinde bireyselleşmenin artması, toplumlarımızı derinden etkileyen bir fenomen haline gelmiştir. Bireylerin kendi isteklerine odaklanması, özgürlüklerini savunmaları ve kişisel tatminlerini ön planda tutmaları gibi unsurlar, toplumun ahlaki değerlerinin çöküşüne yol açmıştır. Bu durum ise gelecekte bizi bekleyen sorunların önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Bireyselleşme ile birlikte ahlaki değerlerin sorgulanması ve çöküşü kaçınılmaz olmuştur. Toplumun ortak değerlerine olan bağlılık azalmış, insanlar kendi çıkarlarını koruma amacıyla etik kuralları göz ardı etmeye başlamıştır. Örneğin, dürüstlük, saygı ve yardımseverlik gibi değerler eskisi kadar önemsenmemekte ve yerini bencilce davranışlar almaktadır. Bu da toplum ilişkilerinin zayıflamasına, güvensizlik ve rekabetin artmasına neden olmaktadır.

Gelecekte bizi bekleyen sorunlardan biri, ahlaki çöküntünün toplumsal yapıya olan etkisidir. Ahlaki değerlerin zayıflaması, toplumun dayanışma ve işbirliği ruhunu zedeler. İnsanlar kendi çıkarlarını önceliklendirdikçe, toplumun genel çıkarları ve sürdürülebilirliği göz ardı edilebilir. Bu da bireyler arasında çatışmalara, adaletsizliklere ve sosyal huzursuzluklara yol açabilir.

Diğer bir sorun ise, bireyselleşmenin psikolojik etkileridir. İnsanlar arasındaki bağların zayıflaması, yalnızlık hissinin artmasına ve depresyon gibi ruhsal sorunların yaygınlaşmasına neden olabilir. Bireyler, kendilerini yeterince anlaşılmış ve desteklenmiş hissetmediğinde, yaşam kalitesi düşebilir ve psikolojik sorunlarla mücadele etmek zorunda kalabilirler.

Kategoriler
Blog

Merhaba Değerli Konuklarımız

Sitemiz henüz kurulum aşamasındadır ; mümkün olan en kısa sürede siz değerli konuklarımıza hizmet vermeye başlayacağız anlayışınız için teşekkür ederiz.